Zaaf Tüccarları

Zaaflar, insanın en büyük sınavıdır. Bazen bir anlık zayıflık, yıllarca emek verilen bir yapıyı yıkabilir. Onları fark etmek ve kontrol altına almak, insanın kendini tanıma ve güçlenme yolculuğunun en önemli adımlarından biridir. Çünkü̈ zaaflarına hâkim olan, hayatına da yön verebilir. Peki ya bizim zaaflarımız başkaları tarafından fark ediliyor ve hatta kullanılıyorsa?

Zaaflar, insanın en büyük sınavıdır. Bazen bir anlık zayıflık, yıllarca emek verilen bir yapıyı yıkabilir. Onları fark etmek ve kontrol altına almak, insanın kendini tanıma ve güçlenme yolculuğunun en önemli adımlarından biridir. Çünkü̈ zaaflarına hâkim olan, hayatına da yön verebilir. Peki ya bizim zaaflarımız başkaları tarafından fark ediliyor ve hatta kullanılıyorsa?

 

"Herkes birbirinin zaaflarını kullanıyor zaten" dediğinizi duyar gibiyim. Ancak bu durum bir lobi gücüne dönüştüğünde, ortaya çıkabilecek potansiyel tehlikeleri düşündüğümüzde, bu söz masumiyetini yitiriyor. İnsanların en hassas olduğu sağlık alanında bile bu zaafların istismar edilmesi, durumun ne kadar vahim olduğunu gösteriyor.


Özellikle sağlık konularında duyguların ağır basması, mantıktan uzaklaşılmasına sebep olabiliyor. Bunu fark eden kötü niyetli kişiler, insanların sağlığını suiistimal ederek dolandırıcılık yöntemleri geliştiriyor. Örneğin, daha önce yasanmış̧ olan “ücretsiz sağlık taraması” dolandırıcılığını ele alalım.

Bir bölgeye mobil sağlık tarama merkezi kurduklarını iddia eden bir ekip, ücretsiz sağlık kontrolleri sunduklarını öne sürerek insanları davet eder. Sosyal medyada, telefon mesajlarıyla veya kapı kapı dolaşarak bu hizmetin güvenilir olduğu algısını oluştururlar. Ancak taramaya gelen kişilerden kimlik bilgileri, sigorta numaraları ve kişisel verileri alınarak sahte sigorta işlemleri, kimlik hırsızlığı veya gereksiz tıbbi hizmet ücretlendirmeleri için kullanılır. Bunun yanı sıra, İstanbul’da check-up dolandırıcılığı (2012) Ankara’da çocuklar üzerinden yapılan dolandırıcılık (2010-2014), Eskişehir’de sahte sağlık raporu dolandırıcılığı (2020) ve "Yenidoğan Çetesi" vakası gibi birçok örnek, bu alandaki istismarın boyutunu gözler önüne seriyor.

 

Yenidoğan Çetesi, hastanelerin yeni doğal bebek servislerinde çalışan bazı kişilerin, ailelerin çaresizliğinden faydalanarak bebekleri yüksek fiyatlarla yasa dışı şekilde evlatlık vermesiyle gündeme gelmiştir. Bu korkunç̧ sistemde, özellikle maddi durumu kötü olan aileler hedef alınmış̧, yeni doğan bebekler üzerinden büyük kazançlar sağlanmıştır. Sağlık sektörünün bu derece suistimal edilebilir hale gelmesi, insan hayatının ticari kaygılar uğruna nasıl yok sayıldığını gözler önüne seriyor.

Daha derine inerek 1980-1990 yılları arasındaki Sağlık Bakanlığı verilerine baktığımızda, sezaryen doğrum oranlarının %5-10 arasında olduğunu, 1998-2000 yılları arasında %14-20’ye çıktığını görüyoruz. Ancak 2021 yılında bu oran %75’lere kadar yükselmiştir. Bu artışın arkasında maddi kazanç̧ stratejileri mi yoksa komplikasyon risklerinden kaçınma kaygısı mı olduğu tartışılır. Ancak ortada bir gerçek var: İnsan sağlığı, ticari kaygıların bir parçası haline gelmiştir.

 

Klinik psikolog bir arkadaşım pazar odağı insan olan sistemlerde, doğru noktalar hedef alındığında en hızlı sonuca ulaşılabiliyor. Ancak burada amaç̧ ve araç̧ kavramlarının birbirine karışması tehlike yaratıyor. Bireyin kendini tam anlamaması ve cağın sunduğu maddi cazibeye kapılması, sağlık gibi en temel hakların bile ticari kaygılar arasında kaybolmasına yol açıyor. Sonuç̧ olarak, sağlık bir temel ihtiyaç̧ olmaktan çıkıp kazanç̧ kapısına dönüşüyor.

Sağlık, insan hayatının en temel hakkıdır ve maddi çıkarlara alet edilmemelidir. Gerçek sağlık hizmeti, insan odaklı olmalı ve finansal kaygılar yerine etik değerlere dayanmalıdır. Kadim tıpta dendiği gibi: "Bir hekimin en büyük kazancı, iyileşen hastasının duasıdır."

Peki biz bireyler olarak ne yapabiliriz? Sağlık konusunda bilinçlenmeli, her duyduğumuza inanmamalı ve güvenilir kaynaklardan bilgi edinmeliyiz. Dolandırıcılığa karşı farkındalık yaratmalı, bu tür olaylara karşı toplum olarak daha bilinçli hareket etmeliyiz. Unutmayalım ki, sağlığımız bizim en büyük hazinemizdir ve onu korumak bizim sorumluluğumuzdur.